EZAN DUASI - MAKÂM-I MAHMÛD - ŞEFAAT
- Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah ve etûbileyh.
- Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdülillahi Rabbil alemiyn.
- Vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin el emin.
Euzü Billahimineşşeytaniracim
Bismillahirrahmanirrahim.
EZAN DUASI (Orijinal):
ARAPÇASI:
أَللّٰهُمَّ رَبَّ هٰذِهِ الدَّعْوَةِ التَّآمَّةِ وَالصَّلاَةِ الْقَآئِمَةِ اٰتِ مُحَمَّدًا الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ وَابْعَثْهُ مَقَامًا مَحْمُودًا الَّذ۪ى وَعَدْتَهُ
OKUNUŞU:
Allâhümme Rabbe hâzihi'dda'veti'ttâmmeh, Ve'ssalâti'lkâimeh, âti Muhammedeni'l-Vesîlete ve'lfadîleh, Veb'ashu makâmen mahmûdeni'llezî va'adteh.
* "İnneke lâ tuhlifü'l-mîâd." (Bu kısım, Âl-i İmrân suresi 194. ayette geçmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)in öğrettiği şeklinde bulunmamaktadır.)
* "Ve'd-deracete'r-refî'ate (O'nun derecesini yükselt.)" (Bu kısım da sahih kaynakların hiç birinde bulunmamaktadır. Genel kanaat; müdrec (hadise sonradan ilave edilen) olduğu yönündedir.)
(es-Sahavî, el-Makasıdu'l-Hasene, 1405/1985, 1/343;)
(Aliyyu'l-Kari, Mirkatu'l-Mefatih, Beyrut, 1422/2002, 2/561;)
(İbn Hacer, et-Telhisu'l-habir, Daru'l-Kütübi'l-İlmiye, 1419/1989, 1/518;)
ANLAMI:
Ey bu tam davetin ve kılınmak üzere olan bu namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e Vesîle'yi ve fazîleti ver. Bir de kendisine va'd ettiğin Makam-ı Mahmûd'u verip oraya ulaştır.
* Şüphesiz sen, va'dinden dönmezsin. (Âl-i İmrân - 194)
RİVAYETİ:
Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Her kim ezanı işittiği zaman:
'Allâhümme Rabbe hâzihi'dda'veti'ttâmme ve'ssalâti'lkâime âti Muhammedeni'l-Vesîlete ve'lfadîlete veb'ashu makâmen mahmûdeni'llezî va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e Vesîle'yi ve fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmûd üzere ba's et (dirilt)' derse, ona kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur."
(Buhârî, Ezân: 8; ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Salât: 28; Tirmizî, Salât: 157; Nesâî, Ezân: 38; İbnu Mâce, Ezân: 4)
MAKÂM-I MAHMÛD:
Övülen makam, ahirette Hz. Peygamber (s.a.s)'e verilecek olan makam. Bu makam onun önce bütün insanlara umumî; sonra da kendi ümmetine hususi surette şefaat edeceği makamın adıdır.
(Suyûtî, el-Hasaîsu'l-Kübra, Beyrut 1405/1985, II, 378)
"Gecenin bir kısmında, sadece Sana mahsus bir fazlalık olmak üzere teheccüde kalk, (Kur’ân, namaz ve zikirle meşgul ol)! Umulur ki Rabbin Senʼi Makâm-ı Mahmûd’a eriştirir."
(el-İsrâ, 79)
Teheccüd Namazının Fazileti: Teheccüd namazı, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e mahsus bir farzdır. Bizler içinse mühim bir sünnettir. Cenâb-ı Hak, Habîb’ine teheccüdü emrederek seherleri namaz, Kur’ân ve zikirle ihyâ etmesine mukâbil, O’nu Makâm-ı Mahmûd/övgüye lâyık bir ulvî makâm ile müjdelemiştir.
Sözlükte "övgüye lâyık yer, yüksek dereceli mânevî makam" anlamına gelen makâm-ı mahmûd, kıyamet günü sorgulama öncesinde uzun bekleyiş sebebiyle bütün insanların sıkıntıda bulunduğu bir sırada Resûl-i Ekrem'e ilâhî rahmetin tecelli etmesi yolunda niyazda bulunması izin ve yetkisini ifade etmektedir.
Makâm-ı mahmûd terkibi, namaza ilişkin bazı açıklamaların ve Resûlullah'tan teheccüd namazı kılması istenmesinin ardından, "Rabbin seni ileriki bir zamanda övgüye lâyık bir makama getirecektir" meâlindeki âyette yer almaktadır (el-İsrâ 17/78-79). Bu tabir çeşitli hadis rivayetlerinde de geçer. Bunlardan biri, Hz. Peygamber'in, ezanı duyan kimsenin okuduğu takdirde şefaatine nâil olacağını söylediği dua metnidir. Bu dua, "Ey mükemmel davetin ve sürekli duanın rabbi olan Allahım! Muhammed'e, kendisini sana yaklaştıran bir vesile ve herkesin mertebesini aşan bir üstünlük lutfet, onu vaad ettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır" anlamındadır (Buhârî, "Tefsîr", 17/11; "Eẕân", 8; Ebû Dâvûd, "Ṣalât", 38). Bazı rivayetlerde makâm-ı mahmûd şefaatle tefsir edilmiştir (Müsned, II, 441; III, 456)
İslâm âlimleri Kur'an'da mahiyeti açıkça belirtilmeyen, hadis kaynaklarında ise farklı biçimlerde zikredilen bu tabirle ilgili çeşitli görüşler ortaya koymuşlardır. Taberî, âlimlerin çoğunun makâm-ı mahmûdu Hz. Peygamber'in kıyamet günü insanlara şefaatte bulunacağı konum, bazılarının ise Resûl-i Ekrem'in arşta Allah'ın sağ yanında oturacağı makam olarak yorumladığını ve bu iki görüşten ilkinin tercih edilebileceğini belirtir (Câmiʿu'l-beyân, XV, 179-182). Mâtürîdî, sözü edilen tabirin, Resûlullah'ın sadece kendi ümmeti için değil bütün günahkârlar için şefaat etmesi yanında herkesin beğenip takdir edeceği mânevî bir makam olarak da açıklanabileceğini ifade eder (Teʾvîlâtü'l-Ḳurʾân, vr. 428a). Zemahşerî, Fahreddin er-Râzî ve Âlûsî de şefaat etrafında benzer yorumlar yapmışlardır. Elmalılı Muhammed Hamdi ise makâm-ı mahmûdun, Hz. Peygamber'e nâfile ibadet olarak teheccüdün emredilmesi bağlamında geçmesini dikkate alarak kulun nâfile ibadetlerle Allah'a yaklaşacağını haber veren hadisle (Buhârî, "Riḳâḳ", 38) bağlantı kurmuş ve bu tabirin Allah'a mutlak yakınlığı ifade ettiğini, Resûl-i Ekrem'in livâü'l-hamd altında yapacağı şefaatin de bununla ilgili olduğunu belirtmiştir (Hak Dini, V, 3194).
Genellikle İslâm âlimleri makâm-ı mahmûdun tefsirinde şefaati esas almışlardır. Onları bu yoruma sevkeden âmil makâm-ı mahmûdu şefaatle tefsir eden hadis rivayetleri olmalıdır. Âlimler, makâm-ı mahmûdun sözlük mânasına bakarak bunun kıyamet gününde bütün insanlara yönelik bir şefaat olabileceği kanaatine varmış görünmektedir (konuyla ilgili hadis için bk. Buhârî, "Tefsîr", 17/5; Müslim, "Îmân", 326-329). Ancak tabirin geçtiği âyet, içinde yer aldığı diğer âyetler bağlamında incelendiği takdirde övgüye lâyık konum hakkında, Asr-ı saâdet'in Medine döneminden başlamak üzere İslâm'ın insanlık âlemine yayılıp kabul görmesi, dolayısıyla Hz. Peygamber'in ezan vasıtasıyla adının nerede ise bütün dünyaya duyurulması şeklinde bir yorum yapmak mümkün görünmektedir. Makâm-ı mahmûd âyetinin yer aldığı İsrâ sûresinin hicretten az önce nâzil olduğu bilinmektedir. Ayrıca sûrede bu âyetten önce müşriklerin Resûl-i Ekrem'i yurdundan çıkarmak için uğraştıkları belirtilmiş (el-İsrâ 17/76-77), âyetten sonra da Resûlullah'a, bulunduğu yerden çıkarken ve gideceği yere girerken sadakat ve selâmet dairesinde tutulması ve ilâhî desteğe mazhar kılınması yolunda dua etmesi emredilmiştir (el-İsrâ 17/80). Buna göre makâm-ı mahmûd ile, yakın bir zamanda İslâm'ın güç bulacağı ve dünyaya açılacağı, bu durumun dünya var oldukça devam edeceği gerçeğinin kastedildiğini söylemek mümkündür. Nitekim İsrâ sûresi âyetlerinin hicretle bağlantılı olarak yorumlanması Taberî'nin de tercihleri arasında yer almaktadır.
ŞEFAAT:
Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (r.a.)'ın anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle söylediğini işitmiştir:
Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen (kelime kelime) tekrar edin. Sonra bana salât u selâm okuyun. Zîra kim bana salât u selâm okursa Allah da ona on misliyle rahmet eder. Sonra benim için el-Vesîle'yi taleb edin. Zîra o, cennette bir makamdır ki, mutlaka Allah'ın kullarından birinin olacaktır. Ona sahip olacak kimsenin ben olmamı ümid ediyorum. Kim benim için Allah'tan el-Vesîle'yi taleb ederse, şefaat kendisine vâcib olur.[*]
(Müslim, Salât: 11, (384); Ebû Dâvud, Salât: 36, (522); Nesâî, Ezan: 33, (2, 23); Tirmizî, Salât: 154, (208); İbnu Mâce, Ezân: 4, (720))
[*] İbrahim Canan, Kutüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/323.
Abdullah b. Amr b. Âs'dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyururmuştur:
"Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü her kim bana bir defa salavat getirirse, Allah ona o salâvat sebebiyle on defa salât eyler. Sonra Allah'dan benim için vesileyi isteyin. Zira vesile cennette bir makamdır ki Allah'ın kullarından yalnız bir tanesine lâyıktır. Umarım ki; o bir kişi de ben olayım. Şimdi her kim benim için vesileyi isterse, ona şefaatim vâcib olur."
(Müslim, Salat, 7)
Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki:
"Her kim ezanı işittiği zaman:
'Allâhümme Rabbe hâzihi'dda'veti'ttâmme ve'ssalâti'lkâime âti Muhammedeni'l-Vesîlete ve'lfadîlete veb'ashu makâmen mahmûdeni'llezî va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e Vesîle'yi ve fazîleti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmûd üzere ba's et (dirilt)' derse, ona kıyâmet günü mutlaka şefaatim helal olur."
(Buhârî, Ezân: 8; ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Salât: 28; Tirmizî, Salât: 157; Nesâî, Ezân: 38; İbnu Mâce, Ezân: 4)
Hz. Peygamber (s.a.v.):
"Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise, inşaallah duamı kıyamet gününde ümmetime şefâat etmek için saklamak istiyorum." buyurmuştur.
(Buhârî, Daavât, 1)
"O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır."
﴾İnfitâr - 19﴿
"... O'nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. ..."
﴾Bakara - 255﴿
"... Onlar Allah'ın razı olduklarından başkasına şefaat edemezler ve Allah korkusundan titrerler!"
﴾Enbiyâ - 28﴿
"O gün -Rahmânın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseler müstesna- şefaatin bir yararı olmaz."
﴾Tâhâ - 109﴿
"(O gün) Rahmân'ın katında söz ve izin alandan başkasının şefaat hakkı olmayacaktır."
﴾Meryem - 87﴿
"Allah katında, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz."
﴾Sebe - 23﴿
"Göklerde nice melekler vardır ki, Allah dilediği ve razı olduğu kulları için izin vermedikçe onların bile şefaati hiçbir fayda sağlamaz."
﴾Necm - 26﴿
- Ekûli gavli hâza, ve estağfirullahel azîme lî, ve lekum, ve lisâiril mu'minîn.
- Elhamdülillahi Rabbil alemiyn.
- Vessalatü vesselamü ala Resulina Muhammedin el emin.